Nereye Gideceğinizi Bilmezseniz Oraya Varamazsınız!
10 Ocak 2015, 18:03 PM
Zamanın ne kadar göreceli olduğunu her yeni yılla birlikte yeniden hatırlıyorum. Aslında yaşıyorum. Bazen günler uçup gidiyor. Bazen de akşamı zor ediyoruz. Ama bir de bakmışız 1 Ocak oluvermiş. Umarım siz de benim kadar dolu bir yıl geçirmişsinizdir. Geriye baktığımda “Bunu ben başardım” dediğim birçok şey var; 2014’e sığdırdığım birçok keyifli proje. Eğer başkalarına bakıp da “tüm bunlara nasıl yetişiyorlar?” diye düşünenlerdenseniz kendine hedef koymayanlardan olduğunuzu tereddütsüz söyleyebilirim.
Bu hayat koşturmacası içinde tek amacım aile kurup çocuklarıma güvenli bir gelecek vermek ya da kariyerimde yükselmek, hep ileri gitmek diyorsanız orada durun derim. Çünkü siz de akıntıya kapılmış gidiyorsunuz demektir. Hayatın anlamını keşfedin, beylik soruların cevaplarını bulun demiyorum. 2015 için hedefiniz (belki de hedefleriniz) olsun diyorum. Kimse “güvenli bir gelecek” hedefinin yükü altında ezilmeden duramaz. Bu kadar büyük hiç bir hedef, parçalara ayrılmadan kabusunuz olmaktan çıkmaz. Bir düşünün bu aslında hepimizin amacı değil mi? Hepimiz kendimize, sevdiklerimize güvenli bir gelecek vermek istemiyor muyuz? O halde neden bazıları bu “hedef”e keyifle ilerlerken siz endişe küpüne dönmüş haldesiniz?
Çünkü aslında sandığınız gibi bir hedefiniz yok! Üzgünüm, dost acı söylermiş.
Hedefinizin olmaması demek, nereye varmak istediğinizi bilmemek demektir. Düşünün bir… Evden nereye gideceğinize karar vermeden çıktınız, atladınız arabanıza? Ne yapacaksınız? Ben bir yola çıkıyım da, nereye gidersem artık dediğiniz oldu mu? Olduysa gününüz nasıl geçti? Dakikası dakikası her anınızı planlamaktan bahsetmiyorum. Ne yaparsanız yapın varmak istediğiniz noktayı bilmekten söz ediyorum.
Gelin önce “hedef nedir?” sorusuna cevap arayalım. Hedef, içinizi kıpır kıpır yapan, içinizin içinize sığmadığını hissettiren, sizi hem korkutan hem heyecanlandıran, düşünmeden durmadığınız bir şeydir aslında. Hani ertesi sabah kalkıp tatile gideceğinizde ya da aşık olduğunuzda duyduğunuz o heyecan var ya… İşte onun gibi. Bir an önce kendinizi o tatilde bulmak istersiniz. Doğru hedefi koyduğunuzda da işte yine böyle hissedersiniz. Bir an önce hedefinize varmak! Doğru hedefi bulmak için ise sadece kalbinizin sesini dinleyin yeter.
Diyelim ki kalbiniz bir kitap yazmak istiyor. Bu örnek belki çok klişe geldi size, ya da ilgi alanlarınız, yetenekleriniz göz önüne alındığında çok uzak. Ama kalbinizden geçen her neyse onu koyun “kitap yazma”nın yerine. Uzun zamandır aklınızda olan bir web sitesi açmak da olabilir bu, yeni bir dil öğrenmek de. Ya da seramik kursuna başlamak da. Yani önce bir “varış noktası” belirleyin ve sonra da geciktirmeden ilk adımı atın; başlayın kitap yazmaya. Hemen şimdi. Pazartesiyi, aybaşını, hafta sonunu beklemeden… Bakın o hedef için çalışmak nasıl da aradığınız enerjiyi verecek size… Hem de her konuda. Bir yandan kitabınızı yazarken, bir yandan da senelerdir “sonra yaparım” diye ertelediğiniz bir dolu işi halledivereceksiniz. Çünkü aslında sizde o güç var. Herkeste olduğu gibi.
Sonunda kitap yazmaya karar verdiniz. Hedefiniz cepte. Şimdi her karşılaştığınız arkadaşınıza, sohbet ettiğiniz herkese kitap yazmak istediğinizi söyleyin. Yani hedefinizi dillendirin. “Ya yazamazsam, yazsam bile ya basılmazsa; rezil olurum” endişesini bastırmanın en kolay yolu, rezil olacağınızı düşündüğünüz kişilere hedefinizden bahsetmektir. Yani korkunuzun üstüne gidin diyorum. Zira, hiç bir şey sizi harekete geçiremese bile “herkes duydu” düşüncesi yola koyulmanızı sağlayacak. Bir kere bahsedin ve omuzlarınızdaki yükün, yani hayali endişenizin nasıl da hafiflediğini şaşkınlıkla göreceksiniz. Çünkü artık hedefiniz bir hayal olmaktan, bir iç ses olmaktan çıkıp dış sese yani gerçeğe dönüşecek.
Çok yoğun çalışıyor olabilirsiniz, ya da her zaman yapmak zorunda olduğunuz başka öncelikleriniz olabilir. Bahaneler üretmek yerine hatırlatmalar üretin kendinize. Tuvaletin aynasına, mutfakta görebileceğiniz bir yere (buzdolabı demiyorum, magnetler arasında kaybolup gitmesin) “Bugün kaç sayfa yazdın?” diye not yapıştırın. Ya da siz de, bir şeyi hatırlamak için yüzüğünü taktığı parmağı değiştirenlerdenseniz, öyle yapın. Ama sonra “bu yüzüğün yerini niye değiştirdim” diye düşüneceksiniz “bugün kaç sayfa yazdın” diye bir bileklik yapıp onu takın. Amaç hedefinizi biraz da kendi gözünüze sokmak.
Bunlar işin şakası gibi gelmiş olabilir. Ama ciddi ciddi böyle şeyler yapmanızı istiyorum. Sırada ise daha ciddi bulacağınız bir konu var. PLAN! Uçağa, okula, işe yetişmek için, arkadaşınızla buluşmak için kafanızda da olsa plan yapıyorsanız hedefiniz için neden yapmayasınız? Şöyle bir gününüzü gözden geçirin. O kitabın boş sayfalarını hangi arada doldurabilirsiniz? Hemen günlük planınızı ona göre düzenleyin. Gerekirse alarm kurun. 21 gün… Araştırmalar gösteriyor ki bir alışkanlık kazanmak için en az 21 gün tekrar etmek gerekliymiş. Sonrasında her şeyi otomatiğe bağlamış olacaksınız.
Çayınızı almış, bilgisayarın başına geçmiş tam da yazacakken çalan telefonla bir kahve içmeye kalkıp gitmek yok öyle. Bunu kendinize söz verdiniz. Başkalarına verdiğiniz sözleri tutuyorsanız kendinize verdiğiniz sözü de tutmalısınız. Başka bir gün, başka bir saat o kahveyi içerseniz inanın bir şey kaçırmazsınız. Ama o kahveye gidip hedefinizden vazgeçerseniz hayatınızı kaçırabilirsiniz. Anlamazsınız bile…
Başlangıçta kahve içmeleri reddetmek zor oldu, hatırlatmalara rağmen disipline olmakta zorlandınız. Ama şimdi bir düzene girdi. İyi de bu kitap ne zaman bitecek? Öyle ömür boyu yazmayı mı planlıyorsunuz? Belirli aralıklarla neler yaptığınızı takip etmeden olmaz. Sınava hazırlanan lise öğrencisi gibi o ana kadar vardığınız noktayı hep takip etmelisiniz ki hedefinize varabilesiniz.
Tüm bunları yaptıysanız bir de bakmışsınız kitabın tanıtım dosyasının maili için “gönder”i tıklamış, yayınevlerinden cevap bekliyorsunuz. Olumlu cevap gelmese bile siz denediniz. Bunun peşini bırakmadan, haydi şimdi yeni denizlere yelken açmaya…
Artık ne yapacağınızı biliyorsunuz… Kalbinizin sesini dinleyin yeter…